Obezite (Şişmanlık) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

OBEZİTE

Besin kaynaklarının   sürekli olmadığı bir dünyada, yaşamı sürdür­mek için hemen kullanmak üzere, ihtiyaçtan fazla enerji depola­mak gereklidir. Geniş yağ dokusu depolarında bulunan yağ hücrele­ri fazla enerjiyi trigliserid olarak depolamaya ve gerektiğinde depolanmış enerjiyi başka bölgelerde kullanılmak üzere serbest yağ asitleri olarak salıvermeye adapte olmuşlardır. Endokrin ve nöral yollarla yönetilen bu fizyolojik sistem insanın açlığa birkaç ay ka­dar dayanmasını sağlar. Ancak aşırı beslenme ve sedanter yaşam tarzının varlığında, genetik faktörlerden önemli derecede etkilenen, bu sistem yağ enerji depolarını artırarak olumsuz sağlık sonuçlarına yol açar.

Obezite Tanımı;

Obezite, yağ doku kitlesinin aşırı  olma­sı halidir. Her ne kadar sıklıkla artmış vücut ağırlığı ile eşdeğer ola­rak görülse de, bu her zaman doğru değildir. Zayıf fakat kaslı bireylerde yağ dokusu artışı olmadan standartların üzerinde vücut  ağırlığı gözlenebilir. Vücut ağırlığı toplumlara göre dağılım göster­diğinden medikal olarak  zayıf ve obez ayrımı tartışmalıdır. Bu nedenle obezite, morbidite ve mortalite ile ilişkisi göz önüne alınarak daha efektif olarak tanımlanmıştır.

Yağlanmayı direkt olarak ölçmemesine rağmen, obezitenin öl­çümü için en yaygın olarak kullanılan metod ağırlık/boy seviyesine eşit olan vücut kitle indeksi (body mass index =BMI)’dir. Obesiteyi ölçmek için kullanılan diğer yöntemler antropometri (cilt katlantı kalınlığı), dansitometri (sualtı ağırlığı), bilgisayarlı tomog­rafi (C T) veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ve elektrik impedanstır. “Metropolitan Life Tables” ’daki bilgilere göre kadın­larda ve erkeklerde tüm boy ve bedenlerde 19 ile 26 kg/ırfi arasında değişmektedir. Morbidite ile ilgili verilere göre, hem er­keklerde hem de kadınlarda obezite için kullanılan yaygın BMI eşik değen 30’dur. Büyük ölçekli epidemiyolojik çalışmalar, BMI 25 olduğunda, nedeni ne olursa olsun metabolik ve kardiyovasküler morbiditenin artmaya başladığını (yavaş da olsa) ileri sürmüş, obezite cut-off değeri aşağıya çekilmesi gerekliğini belirtmiştir. Ba­zı otörler BMI 25 veya 27 ile 30 arasındakileri tanımlamak için aşırı kilolu (obez yerine) terimini kullanmayı tercih etmektedirler. 25 ile 30 arasında bir BMI değeri medikal olarak önemli kabul edil­meli ve özellikle yağlanma ile ilişkili hipertansiyon ve glikoz yüksekliği gibi risk faktörleri de varsa, tedavi düşünülmelidir.

Değişik anatomik depolarda yağ dokusu dağılımı da morbidite açısından önemlidir. Özellikle derin karın ve karın altı yağ, kalçalarda ve alt ekstremitelerde bulunan subkutan yağdan daha anlamlıdır. Bu ayrım en kolay bel ve kalça oranı ile yapılır. Ka­dınlarda 0.9, erkeklerde ise 1.0 den büyük değerler anormal kabul edilir. İnsülin rezistansı, diabet. Hipertansiyon (yüksek tansiyon)  ile kadınlarda obezitenin en önemli komplikas­yonları, tiim vücut yağ oranından çok inlraabdominal ve/veya üst vücut yağı ile ilişkilidir.

ENERJİ DENGESİNİN FİZYOLOJİK OLARAK DÜ­ZENLENMESİ

Vücut ağırlığının enerji alımı ve tüketimini etkileyen endokrin ve nöral komponentler tarafından regüle edildiği bilinmektedir. Enerji alımı ve tüketimi arasındaki çok küçük dengesizlikler bile, sonuçta vücut ağırlığında büyük et­kilere yol açacağı için, bu kompleks regülatuar sistem gereklidir. Örneğin %0.3 lük bir pozitif imbalans, 30 yıl sonunda 9kg lık (20 lb) bir kilo artışı ile sonuçlanacaktır. Stabil ağırlıkta aşırı beslenme veya besinsizlik nedeniyle oluşan değişiklikler, bunlara karşı ko­yacak fizyolojik yanılmaları başlatır: kilo kaybı ile iştah artar ve ener­ji tüketimi azalır; aşırı beslenmede ise iştah azalır ve enerji harcan­ması artar. Bu ikinci kompensatuar mekanizma genellikle başarısız olur asın beslenme vc fiziksel aktivite azalması durumunda obezi­te gelişimine izin verir. Bu adaptif yanıtların ana düzenleyicisi adeposit kökenli hormon leptindir. Leptin, iştah, enerji tüketimi ve bazı fonksiyonlar,  beyin bölgelerinde (özellikle hipotalamusta) rol alır.     Beyin tarafından, özellikle hipotalamusta bir araya getirilen faktörden etkilenir. İleri kiti olan sinyaller, nöral uyarı, hormonlar ve metabolitleri içerir. Barsak distansiyonu gibi, organlardan bilgi getiren yasal uyarı özellikle önemlidir. Beyne vagus siniri aracılığıyla bilgi taşı­yan hormonal sinyaller, leptin, insülin .kortizol ve barsak peptidleri ( örneğin kolesistokinin) dir. Metabolitler, örneğin glukoz (hi­pogliseminin açlığı uyarması gibi), iştahı etkilerler; ancak glukoz normal olarak iştahın ana düzenleyicilerinden değildir. Bu hormo­nal, metabolik ve nöral sinyaller, serotoninerjik, katekolamınerjık ve opioid sinyal yollarıyla işbirliği içinde olan değişik hipotalamİk peplidlerin ekspresyonu ve salınımını etkileyerek görev yapar. İştahın ekspresyonunda psikolojik ve kültürel faktörler de rol oynuyor gibi görünmektedir. Leptin, leptin reseptörü ve melanokortin sistemi ile ilgili nadir sendromlar dışında, bu karmaşık iştah kontrol sisteminde, obeziteye sık­lıkla yol açan defektler iyi anlaşılamamıştır

Enerji tüketimi aşağıdaki komponentleri içerir:

1) Dinlenme ve­ya bazal metabolik hız

2) metabolize edilen ve depolanmış yiyecek­teki enerji miktarı,

3) egzersizin ısı etkisi,

4) kronik kalori alınıma cevap olarak değişen (alım ile artan) adaptif termogenez. Bazal metabolik hız, günlük enerji ihtiyacının yaklaşık %70’ini, aktif fizik­sel aktivite ise %5 ile 10’unu oluşturur. Yani günlük enerji tüketi­minin önemli bir kısmı sabittir.

ADİPOSİT VE ADİPOZ DOKU

Adipoz doku lipid depola­yan adipoz hücre ve preadipositlerin bulunduğu stromal/vasküler kompartmandan oluşur. Yağ kitlesi artışı, yağ hücrelerinin sayıca artması ve yağ hücrelerinin lipid depolayarak büyümesi ile olur.

Adiposit her ne kadar bir yağ deposu olsa da aynı zamanda kont­rollü bir şekilde çok sayıda molekül salan bir endokrin hücredir. Bunlar, enerji dengesini düzenleyici hormon leplin, tümör nekrozis faktör  gibi  diğer faktör olan kompleman faktörleri (adipsin) olarak da bilinir.

OBEZİTE NEDENLERİ

Enerji dengesin kontrol eden moleküler yollar netleşmeye başla­masına rağmen, obezitenin nedenleri hala tartış­malıdır. Kısmen bu, obezitenin heterojen bir hastalık grubu olduğu gerçeğini yansıtmaktadır. Bir aşamada, obezitenin patolojisinde basil gö­rünmektedir: enerji harcanma düzeyine oranla, kronik aşırı bir besin alımı. Fakat eneıji alımı, depolanması ve tüketimini kontrol eden nöroendokrin ve metabolik sistemlerin karmaşıklığına bağlı olarak, zamanla, insanlarda tüm ilgili parametreleri (örneğin besin alımı ve enerji harcanması) hesaplamak olmuştur.

Genlerin Çevreye Karşı Rolü 

Obezite sıklıkla aileseldir. Kalıtımda genellikle genlerin ve çevresel faktörleri rolünü ayırt etmek güçtür. Evlat edinilenler, obezite açısından genellikle biyolojik ebeveynleri­ne benzerler ki, bu da genetik etkileri kuvvede destekler.

Obezite Tedavisi

Normal vücut ağırlığının uzun süre korunması olarak tanımlanan “başarılı, tedaviye” klinikte nadiren ulaşılabilmektedir. Birçok yaklaşım kısa süreli kilo kaybı sağlar ve durum hipertansiyon ve diyabette belirgin fayda sağlar. Kalıcı kilo kaybı nadir olmasına rağmen, bu amaç için çok fazla kaynak harcanmaktadır. Herhangi bir bireyde tedavi amaçları obezitemi} sağlık risklerini gidermeye yö­nelik olmalıdır. Doktor, obeziteye neden olabilecek sinir sistemi hastalıkları gibi, tespit edilebilir bir nedeni her zaman akıl­da bulundurmalıdır. Obezitede bu sebeplere nadiren rastlanılmasına rağmen, bunların spesifik tedavileri bulunabilmektedir.

Davranış Modifikasyonu (Çevre etkisiyle vücut hücrelerinde görülen ve kalıtsal olmayan değişikliklere modifikasyon denir.)

Davranış modifikasyonunun kural­ları, mevcut kilo verici  programlarına destek vermektedir. Tipik olarak, beslenme ile ilgili durumların hasta tarafından gözlemlen­mesi ve kayıt edilmesi istenir ve adaptasyonu değiştirecek şekilde ödüllendirme dizayn edilir. Hastalar kilo kay­bından sonraki periyodu da içerecek şekilde, uzun süreli sabit grup terapilerinden yarar görebilirler.

Diyet: kalori alımı obezite tedavisinin temel taşıdır. Temel amaç, enerji alınımını enerji tüketiminin altına uzun Süreli olarak düşürülmesidir. Bu amaca ulaşmanın zorluğu nedeniyle, önerilen kalori aliminin değişken olduğu (tamamen aç kalmakla), spesifik gıda türleri ve formları­nı (örneğin sıvı ya da katı) içeren bir dizi diyet listesi önerilmiştir. Spesifik (özel) beslenme diyetlerin kullanılmalarını meşru kılacak hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Şu an kullanılmakta olan temel di­yet programları gıda alımı ve kilo kaybı ile ilgili birkaç genci ger­çeğe dayanmaktadır. Birincisi, 75 bir kalori açığı, yakla­şık olarak 1 kg kilo kaybına neden olur. Bu nedenle günlük 1OO kçal daha az almak, bir yıllık süre zarfında yaklaşık 5 kg kilo vermeyi sağlar. Günlük 10O kcal az almak ise haftada yaklaşık 1 kg verilmesini sağlar. Sabit bir kalori alımında kilo vermenin hızı, enerji tüketiminin hızına bağlıdır. Total açlıkta veya 600lco.nl / gün altındaki diyetlerde ilk bir- kaç haftadaki kilo kaybı, esas olarak tuz ve sıvı kaybına bağlıdır.

Çok düşük enerji diyetleri (örneğin 400-600 kcal /gün) Sıklıkla kullanılır. 1970’lerde popüler olan ve 60’tan fazla ölüme yol açan sıvı ilaçlarında  protein ve vitamin, mineral, element eksikliğine bağlı hayatı tehdit eden aritmiler klinik çalışmalarda bildirilmiştir. Bu tip diyetler şimdi tamamen modifıye edilmiştir. Günde 45-70 gr yük­sek kalitede protein, 30-50gr karbonhidrat ve yaklaşık 1 gr yağ ile vitamin, mineral ve eser elementler içeren çok düşük enerji diyeti, tıbbi gözlem altında seçilmiş hastalarda güvenilir gözükmektedir. Kanser, yakın zamanda geçirilmiş miyokard enfarktüsü, serebrovasküler hastalık, hepatik hastalık ve tedavi edilmemiş psikiyat­rik hastalıklardır. İnsülin veya oral tedavi alan diyabetli hastalarda yakın gözlem gerekebilir ve diyabet tedavisinin ayarlanması gerekebilir. Eğer mümkünse, egzersiz rejimleri, davranışsal modifikas­yon yaklaşımları diyet île birlikte kullanılmalıdır.

Çok düşük kalorili diyetlerin avantajı, daha az restriktif diyet­lere göre, kilo kaybının daha hızlı olması ve belki oluşan ketonlar nedeniyle açlık hissinin bastırılmasıdır. Böyle diyetlerdeki hasta­larda kan basıncı, kan glukoz, kolesterol ve trigliserit düzeyleri dü­şer ve pulmoner fonksiyonla birlikte egzersiz toleransı düzelir. Uy­ku apnesi birkaç hafta içinde düzelebilir. Çok düşük enerji diyetle­rinin komplikasyonları genellikle azdır: yorgunluk, konstipasyon veya diyare, cilt kuruluğu, saç kaybı, menstruel bozukluklar,

Ortostalik baş dönmesi ve konsantrasyon bozukluğu gibi. Alkol alımı ile bu diyetler bozulduğunda, kolelitiasis ve pankreatit ortaya çıkabi­lir; balen diyette iken hastaların %25 kadarında safra taşlan görülmüştür.

İlaçlar

Maalesef obezitenin ilaçla tedavisi nadiren etkilidir. Kı­sa dönem getirilerine rağmen ilaçla kilo kaybı ilacın kesilmesinden sonra tepkisel kilo alımı, ilaca bağlayan etkiler ve ilaç bağımlılığı potansiyeli ile sıklıkla ilişkilidir. Etkili tedavi vermek ihtiyacıyla birçok madde araştırılmıştır. Kontrollü çalışmalarda, birkaç benzer ilaç daha ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır ancak yan etkilerinden dolayı bunlardan vazgeçilmiştir. Ayrıca bu ilaçlar bağımlılıkta yapmaktadır. Bu ilaçları kullanırken bağımlılık potansiyeli en düşük ilaçlar önerilmektedir.  Bağımlılık potansiyeli olan amfetamin benze­ri bir ilaçtır. Bu ilaç sınıfının santral etki ile iştahı azalttığı düşünülmektedir.

 

Tibbiyardim.com Yazarı

Şahin


facebook-paylas

Etiketler

Yorum Yok





Tibbiyardim.com Site İçi Arama:

Ana Sayfa

Anasayfa Anasayfa için tıklayınız !

Reklam